Uzakdoğu Üzerine Notlar

12 Nisan günü, 85 kişilik bir grupla uzun bir yolculuğa çıktık.  Yeni ve kocaman olan havaalanımızda buluştuktan sonra Emirates hava yolları ile önce Dubai , orada birkaç saat geçirdikten sonra tekrar Emirates hava yollarının A380 tipi şu anda dünyanın en büyük uçağı ile Singapore a hareket ettik.  Önümüzdeki ekrandan hemen her lisanda film, müzik, oyun oynamanız mümkün. İnanılmaz bir çeşitlilikte olan yolcu programları ile vaktin nasıl geçtiği belli dahi olmuyor.

Singapore’a indikten sonra geceyi orada geçireceğimiz ve gece safarisi yapacağımız, şehir turu falan yazılı olmasına rağmen hava alanından doğru gemimize gittik.  5250 yolcu kapasiteli gemimizin ilk yolculuğunda bulunmak bizler içinde heyecan vericiydi. Costa Venezia gemisine yerleştikten sonra iki günümüz denizde seyirle geçti ve akabinde BANGKOK limanına vardık.  Denizde geçen günler geminin içini gezmek, alışveriş etmekle geçti.

Bangkok’un dar ve kalabalık sokakları gezdik.  Çok heyecan verici ve güzeldi. Oldukça yoğun bir gezi programından sonra oldukça yorgun olmamıza rağmen akşam Pattaya’ya gittik. Burası Vietnam harbinde Amerikalıların askerlerine tatil yeri olarak kullandırılan bir bölge imiş.  Barlar, sokaklara taşan kadınlar, içkiler ve kendilerine has yiyeceklerin satıldığı hemen her beş metreye birkaç masaj salonunun bulunduğu bir yermiş burası.  Şehrin ortası Venedik benzeri kanallara sahip olup ince uzun motorlarla gezilmekte.  Kanal boyunca tapınaklar vardı, hepsinin önü Urfa’daki balıklı göl gibi binlerce balık kaynıyordu. Bizler de ekmek attık onlara. Sahil boyunca gecekondu dolu olup hemen arkası dünyanın en modern çok katlı binaları ile süslenmiş paradokslar şehri. Gittiğimiz bir Pazar yerinden muhtelif baharatlar aldık.

Bir sonraki durağımız Thailand idi.  Şehrin temizliği, çevrenin yeşilliği, peyzajın güzelliği her eşeye değerdi.  Muhteşem bir botanik bahçesine gittik orada olan bir fil showunu seyrettik ve o kocaman hayvanların ne hünerlerde bulunduklarına şahit olduk.  Muz veriyorsun kendi yiyor, hortumunu uzattığında kağıt para veriyorsun onu alıp terbiyecisine veriyor.  Oradan da GEMS pırlanta fabrikasına gidildi.  Onlarca insan pırlantalı takı üretirken seyrettik.  Ancak öncesinde pırlantanın nasıl toplandığına dair bir gösteri izledik.  Küçük trenlerle maden ocağındaymışız gibi gezdirildik.  Sonrasında herkes elinde ufaklı irili hediyeler alıp çıktık.

Gene bir gün denizde geçtikten sonra eski adı Saigon yeni adı HOCHİ MİNH şehrine geldik. Burası Vietnam’ın baş şehri olup dünyada kalan nadir komünist ülkelerden biri.  Ancak hayret edilecek şekilde gelişmiş caddelerde tüm dünya markaları yerlerini almış, New York’tan Paris’ten farksız bir komünist ülke. Trafikte yeşil ışık yandığında bir anda binlerce desem mübalağa olmayacak şekilde caddeler doluveriyor.  Belki en beğendiğimiz yerlerden biri oldu Vietnam.  Bende en derin iz bırakan hatıra ise Amerikalıların yaptığı işkenceler ve mezalimin müzesi idi.  Ziyaretçiler arasında Amerikalılar çoğunlukta idi, hiç de utanmadan sıkılmadan yaptıkları işkenceleri inceliyorlardı.  Bir sonraki durağımız gene Vietnam’da olan Da Nang şehri idi.  Orada LADY BUDHA heykelini görmeye gittik. Rio’daki İsa heykeli gibi sekiz katlı apartman yüksekliğinde inanılmaz güzel bir bahçe düzeni ile halkına açık bir alan gördük.  Gittiğimiz bir kapalı çarşı benzeri yerden hepimiz değişik baharatlar aldık.

Bir sonraki durağımız olan Hong Kong ise bana hiç cazip gelmedi. Betondan İstanbul’un yeni haline benzemiş. Nefes alacak alan kalmamış.  Plaja gittik kumda sigara içmek yasak olduğu için belli yerlere kocaman küllük koyarak sigara içilebilir yerler oluşturmuşlar. Ancak gemimiz limana girerken önden ve arkadan su sıkan eskortlar ile gelindi, çok güzel bir jest oldu doğrusu.

Çin’de sadece Türk yolcuların inmesine izin verilmedi.  Çok haysiyet kırıcı.  Türkiye’nin dış politikalarından ötürü bizleri Çine almadılar.

Artık Taipei Tayvan’a geldik.  Burada da bizleri almayacaklardı ki kaptanımız uğraşarak tüm ülke yolcuları çıktıktan sonra sıra bize geldiğinde öğlen olmuştu bile.  Bu nedenle yapmayı planladığımız gezinin yarısını gerçekleştirebildik.  2010 yılına kadar dünyanın en yüksek binası olan 101’i dışardan resimledik ve gemimize döndük.  Sokağa sigara atmanın 450, sakız atmanın 500, yurda girişte yiyecek maddesi sokmanın 101 dolar olduğu bir ülke . Bu cezaları kesiyorlarsa mutlaka bir şekilde de tahsil ediyorlar.

Son durağımız Tokyo idi.  Her şeyiyle hayran kaldığımız bir yer.insanlarının saygısı, caddelerinin temizliği, dükkanlardaki elemanların yardım severliği ve kibarlığı ile büyülendik.  En çok neyi beğendim biliyor musunuz? Sokaktaki umumi tuvaletleri.  Yerleri kar gibi beyaz, içeri girdikten sonra tuvaletin kapağını kaldırdığınızda sanitize edilmiş ısıtılmış klozet kapağına oturuyorsunuz. İşiniz bitince kenardaki kolçakta bulunan kumanda panelinden ön veya arkadan öne taharetlenmek için seçimde bulunuyor sonrada su ısısını ayarladıktan sonra su basıncını ayarlıyor ve böylece taharetlenmiş oluyorsunuz.  Bence önemli bir eksiği kalmış pantolonumu kendim çekmek zorunda kalmıştım.

Üç haftalık bu uzun gezi son buldu ve Tokyo, Dubai, İstanbul seferine çıktık hava alanına geldikten İstanbula gelkene kadar beklemeler dahil 26 saat süren çok uzun ama konforlu bir yolculuk gerçekleştirdik.

Bir daha gider misin derlerse Vietnam,Tokyo için mutlaka EVET derim.

Yorum Ekle

Abone Olun

Son Bildirilere Ulaşın:

Ecz. Fatih Mehmet Müderrisoğlu. Bütün hakları saklıdır.