Bir Türk olarak artık kıvanç duyulacak bilimsel Nobel’imiz oldu.
Ne mutluyum ki Aziz Sancar adlı Mardin’in ufak bir köyünde, sekiz çocuklu bir ailenin, okuma yazması bile olmayan anne ve babanın çocuğu Nobel Kimya Ödülü aldı. Kutlarım.
Profesör Sancar eğer bu çalışmalarını Türkiye’de yapmaya çalışsaydı bakın neler olurdu. Önce üniversiteye girerken hakkı yenenlerden biri olabilirdi. Üniversiteye girebilse geçmiş tekniklere kafa patlatırken uyanık ve çalışkan olduğu fark edilince yolu kesilirdi. Daha sonra onun çalıştığı kürsü kaldırılmaya çalışılırdı. Ardından laboratuvarı elinden alınırdı.
Eğer herhangi bir fondan maddi destek almaya kalkacak olursa pişman olurdu. Çeşitli bürokratik oyunlarla araştırmasına ayrılmasını istediği fon ile dekan veya rektöre güzel bir Mercedes alınırdı.
Her şeye rağmen çalışmaya devam etme cüretini gösterirse; ya paralelci ya çeteci ya da terelleli olduğu iddiasıyla hakkında soruşturma açılır ve açığa alınırdı.
“DNA Allah’ın işidir ve araştırılır mı böyle şeyler” denerek köyüne dönebilmesi için her yola başvurulurdu.
Esasında Nobel’in Profesör Sancar’a genç yaşta büyük bir cesaret ile Mardin’den North Carolina’ya gidişi için verilmeli. Gerisi ise tabii ki yaptığı çalışmalar için olacak. Umarım bundan sonra nice Nobel ödülleri ülkemiz evlatlarına da nasip olur.
Gelelim gerçeklere. Profesör Sancar gibi çalışmalar yapacak yüzlerce bilim adamımız varken takım çalışmasını bilmediğimizden başarı elde etmemizde mümkün olamıyor. Biz “takım çalışması yerine sadece gölü atan kişi olma”nın dışında da bir dünya olabileceğini öğrenmedikçe, öğretemedikçe, o takım fikrini oluşturamadıkça üniversitelerimizde bilimden gelişmeden söz etmemiz mümkün olamaz.
Özel vakıf üniversitelerinde yüzlerce araştırmanın yapıldığını biliyorum. Hepsini çok takdirle karşılıyorum ancak takım çalışması yapmadıkları, yapamadıkları için çalışmalar sadece dosyalarda kalıyor. Doktor, doçent vb kademeler geçildikten sonra unutuluyorlar.
Araştırmacılar aynı çalışmalarına farklı ülkelerden ortaklar bulurken bizler bir fakülte içerisinde bile ortak bulamamaktayız. Artık bu dar görüşlülüğü, bu bağnazlığı bir şekilde kırmak, parlak bir gelecek için gençlerin önlerini açmayı hedeflememiz gerekir.
Gelecek, araştırmayı yapan ülkelerin, geleceği gören insanların olacaktır. Geleceği politik ayak oyunları ve kısa vadede köşe dönmecilikte arayanlardan kurtularak temiz bir ruhla araştırma yapacakların destekleneceği bir dünya yaratmanın zamanı geldi geçiyor.
Nice Profesör Sancar’ların yetişeceği bir Türkiye için yarım asır önce atamız “Muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur” demiş… Öyleyse ne bekliyoruz, saraylara, Mercedeslere para yaratan bu ülkeden nice Sancar’lar beklenmeli.