Eskiden büyüklerimiz “Can boğazdan gelir” diye yemek yerlerdi ve bu günkü gibi şişman olmayıp daha sağlıklı olurlardı. Hayatımıza dayatılan sağlıksız yemek yeme şeklimiz ve beslenme disiplinimiz nedeniyle vücudumuzda pek çok vitamin ve minerallerin ve bazı yağ asitlerinin eksildiğini fark etmekteyiz. Bu eksikler bizleri hem daha sağlıksız hem de daha şişman yapar oldu. Hayatımıza yön verirken mutlaka şu besin takviyelerini kullanmaya özen gösterelim
OMEGA-3
D VİTAMİNİ
PROBİYOTİKLER
Omega 3 artık anne adayı hamileliğinin fark edildiği günden itibaren kullanmaya başlamalı, başlamalı ki doğacak bebek akranlarından daha sağlıklı olsun, kemik, beyin gelişimi ile gözleri daha güçlü olsun. Hamilelik sonrası omega-3’e devam etmeli ki bebek emzirme sürecinde de sağlıklı beslemeye devam etsin. 18-20inci aylarda ise artık bebeğe omega-3’ü şuruplardan vermeye başlayabilir, onun sağlıklı gelişimine katkıda bulunabilirsiniz. Omega-3 her yaşta insanın olmazsa olmazıdır. İskeletin güçlenmesini, damar sağlığını, cilt sağlığını, göz sinirlerini güçlendirici, hafıza genişletici ve her şeyden üstün tarafı ise gelecekte Alzheimer riskini minimalize edicidir. Tabii bu yararlarının yanı sıra diğer desteklerden de D vitaminin önemi çok büyüktür.
D vitamininin vücudumuzda şimdiye kadar 650 reaksiyona bizzat katıldığı veya bu reaksiyonlara katalizör olduğu bulunmuş. Halk arasında beş dakika güneşte kalındığında neredeyse bir yıllık vitamini depo edeceğimiz düşünülmekteyse de gerçek böyle değil. Bir örnek verecek olursam; Bodrum’da Temmuz – Eylül ayları içerisinde saat 11.30-13.30 arası vücudumuzun %65’i her hangi bir koruma olmaksızın güneşlenmeli. Bu saatlerde güneşlenecekseniz mutlaka yanıklarınız için ambulansı evvelden çağırın. Bu ızdırap dahi birkaç günlük D vitamini üretmenize yetmeyecektir. VİTAMİN D3’ü ağzınıza sıkarak günlük dozunuzu temin edebilirsiniz. D vitamini bünyenizin faaliyetlerini daha iyi programlayacağı için şişmanlamanızı da önleyecektir. Bu günkü yaşam düzeyinde D vitamininin doğru standardı 70-80 mikrogram olmak zorundadır. Bu seviyede tutmak ise sanıldığı kadar zor olmayıp NANO D VİTAMİNİ yardımı ile daha kolay olmaktadır. Gelecek yazımda bu konuya daha geniş ve özel bilgiler vereceğim.
Doğru beslenmede son halka ise Probiyotkler’dir. Yediklerimizle aldığımız anti-oksidanlar, koruyucular ve kullandığımız antibiyotikler nedeniyle bağırsak sağlığımız artık genel sağlığımızı tehdit eder duruma geldi. O nedenle bu gün piyasaları dolduran sayıda probiyotiklerin yanı sıra hangisini kullanacağımızı nasıl öğreneceğiz? Ben her akşam yediğim yoğurda NBL Gold serisinden bir probiyotik kullanıyorum. Sizlere de tavsiye ederim, özelliği probiyotiğin çift kaplanmış olmasıdır. Böylece mideye geldiğinde o asiditede hiçbir canlı dayanamayacakken kaplanmış olmaları nedeniyle ince bağırsaklarda ilk kaplama, sonrasında ise kalın bağırsaklarda çözünerek metabolizmanın tamamen ihtiyaç duyduğu probiyotiklere sahip olmasını sağlar. Bu şekilde, bağırsak sağlığının ne denli önemli ve korunması gerektiği konusunda bir kez daha vurgu yapmak istemiştim.
Her gün bu besin desteklerini kullanmanızla daha sağlıklı ve uzun ömürlü olacağınızdan şüphem yok.
Omega-3 nasıl seçilebilir: Omega 3 kutu veya şişesini ele alınız. Etiketini okuyabilmek için etiketin arkasını çevirin ve formüle bakınız. Her nedense bazı ürünlerde 2 kapsül için veya hiçbir şey yazmıyorsa tek kapsül için formülü verilmektedir. IFOS analiz damgasını görmelisiniz. IFOS damgası bağımsız bir uluslararası firmanın verdiği kalkite belgesidir. Kimi firma bu damgayı her üretim numarasına almakta olup bazıları da bir kere bu damgayı aldıktan sonra ömür boyu kullanmakta. Bu analiz sertifikası her üretime alınmalıdır, bunu da IFOS’un internet sitesinden görebilmektesiniz. Sectiğiniz omega-3’ün kutusunda TRİGLİSERİD FORM yazmalıdır. Yazmıyorsa Etilester formundadır. Aradaki fark ise kullandığınız Omega-3 etil ester cinsinden ise etikette yazan toplam
omega-3 miktarının %21’i biyoyararlanım gösterir. Oysa Trigliserid formunun biyoyararlanımı %65 olmaktadır. Daima blister denilen iki alüminyum folyo içinde ambalajlanmış olan tipleri tercih ediniz. Böylece kapsüllerin havayla temas etmemesi sağlanarak okside olmaları önlenmektedir. Tercihen akşam yemeğinden sonra suyla yutulması veya kaşıkla içilmesi gerekir. Çocuklarda 200-250 mg., erişkinlerin ise 450 mg. kullanmaları tavsiye olunmaktadır.